Mutluluk… Hepimizin aradığı, çoğu zaman tanımlamakta zorlandığı o duygu. Pek çok kişi için bir hedef: "Şunu elde edince mutlu olacağım", "Bu işi bitirince rahat edeceğim" gibi cümlelerle sık sık karşılaşırız. Oysa mutluluk, bir sonuçtan ziyade bir süreçtir. Hayatın her anında, küçük ya da büyük anlarda yakalanabilen bir denge hali.
Bir hedefe ulaşmak elbette tatmin edicidir, fakat mutluluğun gerçek kaynağı o hedefe giderken yaşadıklarımızda gizlidir. Yolda gördüğümüz manzaralar, öğrendiğimiz dersler, kurduğumuz dostluklar… Hatta belki de en değerlisi, tökezlediğimiz anlarda kazandığımız farkındalık. Çünkü bazen bir başarısızlık, bir başarıdan daha derin izler bırakır içimizde; bize kim olduğumuzu, neleri önemsediğimizi hatırlatır.
Mutluluk, çoğu zaman büyük anların değil, sade detayların içindedir. Bazen bir dostla yapılan anlamlı bir konuşmada derin bir bağ kurmak, bazen yalnızca bir fincan kahve eşliğinde sessizliğin tadını çıkarmaktır. O anlarda zaman durur gibi olur; dış dünyanın karmaşası susar, sadece "şimdi" kalır elimizde.
Belki de mutluluğun en sade hali, “şu an”ı olduğu gibi kabul edebilmek ve o anın değerini fark edebilmektir. Geçmişin pişmanlıkları ya da geleceğin belirsizlikleri arasında kaybolmadan, içinde bulunduğumuz anın bize sunduğu küçük mucizeleri görebilmektir mesele. Çünkü her şey değişir ama anın içindeki farkındalık hep bir şeyler fısıldar.
Sonuç olarak mutluluk, varılması gereken bir yer değil, yürürken hissedilmesi gereken bir yolculuktur. Bazen gökyüzünün mavisinde, bazen bir dost gülümsemesinde, bazen de kendi sessizliğimizde saklıdır. Yeter ki görmeyi bilelim.
Ve Günün Sözü:
"Mutluluk, varacağın bir durak değil, yol boyunca topladığın anların toplamıdır."