Çeşitlilik; kimileri için kutlanan bir değer, kimileri için ise endişe kaynağı. Ancak bu çeşitlilik korkusunun ardında ne yatıyor? Çeşitlilik, aslında kendimizin bir yansıması ve bir toplumun olgunluğunu ölçen bir mihenk taşı değil midir?
Çeşitlilikten korkan kişi, genellikle derin bir güvensizlik içinde olur. Bu korku, bilinmeyenden, değişimden ve sözde tanıdık olanı kaybetmekten doğar. Ancak tarih defalarca gösterdi ki; durağanlık gerilemeyi, ilerleme ise her zaman yeniliğe açıklığı beraberinde getirir.
Çeşitliliğin olduğu bir toplumda, farklı bakış açıları, kültürler ve yaşam biçimleri bir araya gelir. Bu durum çatışmalara yol açabilir, ancak tam da bu çatışma ısı, dinamizm ve yenilik yaratır. Çeşitlilik, kaos değil; yaratıcılık ve ilerleme için bir katalizördür.
Basitlik ise durgunluk demektir. Katı kalıplara ve kolay cevaplara sıkı sıkıya bağlıdır. Çeşitlilikte fırsat değil, tehdit görür. Ancak, diğerleriyle karşılaşma ve onlardan öğrenme olmadan, kişisel, toplumsal ve ekonomik büyüme mümkün değildir.
Bir toplumun gücü, çeşitliliğe nasıl yaklaştığında gizlidir. Çeşitlilikten korkmak yerine, onu bir zenginlik olarak görmeliyiz. Çeşitlilik, eski düşünce kalıplarını sorgulamaya ve yeni yollar keşfetmeye cesaretlendirir. Çeşitliliği kabul eden kişi, sadece cesaret değil; aynı zamanda ileri görüşlülük de gösterir.
Sadece basit fikirli olanlar çeşitlilikten korkar, çünkü onun, canlı ve geleceğe yönelik bir toplumun temeli olduğunu göremez. Hepimize düşen görev, basitliği geride bırakmak ve çeşitliliği olduğu gibi anlamaktır: birlikte büyümek ve dünyayı daha renkli bir yer haline getirmek için bir davet.
Ve Günün Sözü:
“Çeşitlilik bir tehdit değil, düşüncelerimizi genişletmek ve dünyamızı zenginleştirmek için bir davettir.”