Anasayfa Yazarlar Kyle Inan Yazı Detayı Bu yazı 2501+ kez okundu.
Kyle Inan
Köşe Yazarı
Kyle Inan
 

Global Ekonominin Neden İyiye Gitmediğini Anlamamak: Enflasyon ve Çarpıtılmış Ekonomi Politikaları

Ekonomi, yalnızca basit bir takas aracı değil, katma değerli üretimin karşılığında basılması gereken değerli bir araçtır. Ancak günümüzde küresel ekonomiye baktığımızda, işler yalnızca enflasyonu çığırından çıkarmakla kalmadı; büyük merkez bankaları, enflasyon hesaplamalarına tüfe'ye (Tüketici Fiyat Endeksi) dahil olmayan tüketici ürünlerini de eklemeye başladılar. Sanki bu ürünler, en çok tüketilen hane halkı ürünleriymiş gibi bir yaklaşım sergileniyor. Özellikle ABD’deki enflasyon verileri dikkat çekici. 2022 yılında ABD'nin TÜFE’si, %8,0 gibi yüksek bir orana çıkarken, 2024 yılı itibarıyla bu oran %3,2 civarına gerilemiş durumda. Ancak bu veriler, hane halkının gerçekte hissettiği enflasyonla tam olarak örtüşmüyor. Çünkü merkez bankaları, enflasyon verilerini genellikle enerji ve gıda ürünlerini hariç tutarak hesaplıyor. 2022'de ABD’nin TEFE (Toptan Eşya Fiyat Endeksi) %10,8 artarken, 2024 yılına gelindiğinde bu oran %4,1'e düşmüş olsa da, bu durum hane halkının doğrudan hissettiği enflasyonla çelişiyor. Özellikle perakende alışverişlerde, örneğin Walmart gibi büyük zincirlerdeki fiyat artışları, reel enflasyonun daha yüksek olduğunu gösteriyor. Walmart gibi yerlerde fiyatlar, 2022'de %6,5 oranında artarken, 2024’te bu oran %8,0’a kadar çıkmış durumda. Bu tür artışlar, gıda ve temel ihtiyaç ürünlerinde, tüketicilerin cebinden daha fazla para çıkmasına neden oluyor. Bu da gerçek anlamda hissedilen enflasyon oranının, resmi TÜFE verilerinden çok daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Yani, kişi başı harcama gücü her geçen yıl azalıyor, insanlar daha az ürün alabiliyor ve temel yaşam standartları zorlaşıyor. Fed’in bu yaklaşımı benimsemesinin ardından, birçok merkez bankası benzer yöntemlerle enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Ancak, bu yanıltıcı hedeflerle, insanlar yaşam kalitesinden, emeklilik hayatından ve kazandıkları paranın satın alma gücünden büyük ölçüde zarar görüyor. Bu durum, toplumun genel refahını zedelerken, ekonomilerin temellerini de sarsıyor. Ancak sorun sadece iç piyasa enflasyonuyla sınırlı değil. ABD’nin dış ticaret açığı da ekonomiyi derinden etkileyen bir başka kritik faktör. 2022 yılında ABD, 1 trilyon doları aşan bir dış ticaret açığı vermişti. Bu durum, Amerika'nın üretim gücünün yeterince rekabetçi olmaması ve ithalatın sürekli olarak ihracattan fazla olmasından kaynaklanıyor. 2024 yılı itibarıyla bu açığın daha da derinleştiği, 1.2 trilyon dolara yükseldiği tahmin ediliyor. Bu yüksek dış ticaret açığı, ABD’nin yerli üretim gücünü zayıflatıyor ve borç yükünü artırıyor. Bununla birlikte, ABD’nin cari açığı da büyümeye devam ediyor. Cari açık, bir ülkenin yurtdışına yaptığı ödemelerin, aldığı ödemelerden fazla olmasından doğuyor. 2022’de ABD’nin cari açığı, yaklaşık 900 milyar dolara ulaşmışken, 2024 yılında bu rakamın 1 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Bu durum, ABD’nin borçlanma kapasitesini zorlayarak, gelecekte ekonomik istikrarsızlık risklerini artırıyor. Bir diğer önemli konu ise ABD’nin Kanada ve Meksika gibi komşularına uyguladığı gümrük vergileri. Özellikle Trump hem bugünlerde, hatta daha öncede başkanlık yönetiminin son yıllarında, Çin'e karşı uyguladığı gümrük tarifelerinin bir kısmını Kanada ve Meksika'ya da empoze etti. Bu tarifeler, Kanada ve Meksika'nın ABD’ye olan ihracatını doğrudan etkileyerek, bu ülkelerdeki üreticileri zor durumda bırakmıştır. Örneğin, 2018'de Trump yönetimi, Kanada'dan gelen çelik ve alüminyum ürünlerine %25 ve %10'luk gümrük tarifeleri koymuştu. Bu, Kanada'nın en büyük ticaret ortağından gelen ürünlerin maliyetlerini artırarak, Kanada'nın ekonomik büyümesini yavaşlatmıştı. Aynı şekilde, Meksika'ya yönelik benzer tarifeler de, bu ülkenin düşük maliyetli üretim gücünü zayıflatarak, daha pahalı ürünler üretmesine yol açmış ve dış ticaret dengesizliğini daha da derinleştirmiştir. ABD'nin küresel ekonomiye etkileri, sadece ticaret politikalarıyla sınırlı değil. Kapitalizmin temelleri, artık taşınamaz bir borç yüküne dayanıyor. Borçlu ülkelerin birbirine olan borçları, tek bir çığ gibi büyüyüp tüm dünyayı etkiliyor. Ve bir noktada, her ülkenin birbirine borcu olduğu gerçeği, kapitalizmin sürdürülemezliğini gözler önüne seriyor. Bu noktada sıkça sorulan "Kime borcumuz var?" sorusu da boş bir sorudan ibaret kalıyor; çünkü borç, tek bir kişiye ya da kuruma değil, ülkelerin birbirine olan borçlarıyla sistemin içindeki tüm aktörlere yayılıyor. Bu borçlanma, daha da derinleşen bir sarmala dönüşüyor. Para basma yetkisi olanlar, yani merkez bankaları ve devletler, ekonomiyi idare edebilmek için sürekli para basıyorlar, fakat bu "çözüm" aslında sistemi iyice bozan bir faktör. Paranın değeri düştükçe, ülkeler daha fazla borçlanmaya, daha fazla harcama yapmaya zorlanıyor. Kapitalist sistemin temel mekanizması, sürekli borç alıp vermek ve bu borçları faizle geri ödemek üzerine kurulu. Ancak bu döngü, her geçen yıl daha fazla borçla kapanan bir kısır döngüye dönüşüyor. Özellikle, para basma yetkisi olanların, yani merkez bankalarının, ekonomiyi denetlerken ortaya çıkardıkları tahribatı göz önünde bulundurduklarını söylemek güç. Bu, adeta bir borç şişirme oyununa dönüşüyor. Kapitalizmin temelleri zaten borçlanma üzerine kurulu ve sistemin kendisi baştan bozuk. Borçlar arttıkça, ülkeler arasındaki ekonomik dengesizlikler de büyüyor. Bu durum, sonunda hepimizin aleyhine sonuçlanıyor, çünkü paranın değeri düşerken, alım gücümüz de hızla eriyor. Dış borcu artık trilyon dolarlarla ölçülen ülkeler için katma değerli üretime geçmek, evet teorik olarak mümkündür; fakat bu geçişi sağlasalar bile, mevcut borç yüklerini kapatmaları neredeyse imkansız. Hem cari açıkları hem de dış ticaret borçları, bu geçişi oldukça zorlaştıran unsurlar arasında yer alıyor. Bu eklemeyle birlikte, kapitalizmin küresel borç yükü üzerindeki etkisini ve sistemin temelde nasıl bir borç şişirme oyunu olduğunu daha net bir şekilde anlattık. Para basma yetkisini elinde bulunduranların, ekonomik tahribatı düşündüklerinden şüpheliyiz; çünkü bu sistemin uzun vadede sürdürülebilirliği giderek zorlaşıyor. Umarım bu yazım, bir nebze de olsa, ekonomi sisteminin iç yüzünü daha iyi anlamanızı sağlar.
Ekleme Tarihi: 10 Şubat 2025 - Pazartesi
Kyle Inan

Global Ekonominin Neden İyiye Gitmediğini Anlamamak: Enflasyon ve Çarpıtılmış Ekonomi Politikaları

Ekonomi, yalnızca basit bir takas aracı değil, katma değerli üretimin karşılığında basılması gereken değerli bir araçtır. Ancak günümüzde küresel ekonomiye baktığımızda, işler yalnızca enflasyonu çığırından çıkarmakla kalmadı; büyük merkez bankaları, enflasyon hesaplamalarına tüfe'ye (Tüketici Fiyat Endeksi) dahil olmayan tüketici ürünlerini de eklemeye başladılar. Sanki bu ürünler, en çok tüketilen hane halkı ürünleriymiş gibi bir yaklaşım sergileniyor.

Özellikle ABD’deki enflasyon verileri dikkat çekici. 2022 yılında ABD'nin TÜFE’si, %8,0 gibi yüksek bir orana çıkarken, 2024 yılı itibarıyla bu oran %3,2 civarına gerilemiş durumda. Ancak bu veriler, hane halkının gerçekte hissettiği enflasyonla tam olarak örtüşmüyor. Çünkü merkez bankaları, enflasyon verilerini genellikle enerji ve gıda ürünlerini hariç tutarak hesaplıyor. 2022'de ABD’nin TEFE (Toptan Eşya Fiyat Endeksi) %10,8 artarken, 2024 yılına gelindiğinde bu oran %4,1'e düşmüş olsa da, bu durum hane halkının doğrudan hissettiği enflasyonla çelişiyor.

Özellikle perakende alışverişlerde, örneğin Walmart gibi büyük zincirlerdeki fiyat artışları, reel enflasyonun daha yüksek olduğunu gösteriyor. Walmart gibi yerlerde fiyatlar, 2022'de %6,5 oranında artarken, 2024’te bu oran %8,0’a kadar çıkmış durumda. Bu tür artışlar, gıda ve temel ihtiyaç ürünlerinde, tüketicilerin cebinden daha fazla para çıkmasına neden oluyor. Bu da gerçek anlamda hissedilen enflasyon oranının, resmi TÜFE verilerinden çok daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Yani, kişi başı harcama gücü her geçen yıl azalıyor, insanlar daha az ürün alabiliyor ve temel yaşam standartları zorlaşıyor.

Fed’in bu yaklaşımı benimsemesinin ardından, birçok merkez bankası benzer yöntemlerle enflasyonu düşürmeye çalışıyor. Ancak, bu yanıltıcı hedeflerle, insanlar yaşam kalitesinden, emeklilik hayatından ve kazandıkları paranın satın alma gücünden büyük ölçüde zarar görüyor. Bu durum, toplumun genel refahını zedelerken, ekonomilerin temellerini de sarsıyor.

Ancak sorun sadece iç piyasa enflasyonuyla sınırlı değil. ABD’nin dış ticaret açığı da ekonomiyi derinden etkileyen bir başka kritik faktör. 2022 yılında ABD, 1 trilyon doları aşan bir dış ticaret açığı vermişti. Bu durum, Amerika'nın üretim gücünün yeterince rekabetçi olmaması ve ithalatın sürekli olarak ihracattan fazla olmasından kaynaklanıyor. 2024 yılı itibarıyla bu açığın daha da derinleştiği, 1.2 trilyon dolara yükseldiği tahmin ediliyor. Bu yüksek dış ticaret açığı, ABD’nin yerli üretim gücünü zayıflatıyor ve borç yükünü artırıyor.

Bununla birlikte, ABD’nin cari açığı da büyümeye devam ediyor. Cari açık, bir ülkenin yurtdışına yaptığı ödemelerin, aldığı ödemelerden fazla olmasından doğuyor. 2022’de ABD’nin cari açığı, yaklaşık 900 milyar dolara ulaşmışken, 2024 yılında bu rakamın 1 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Bu durum, ABD’nin borçlanma kapasitesini zorlayarak, gelecekte ekonomik istikrarsızlık risklerini artırıyor.

Bir diğer önemli konu ise ABD’nin Kanada ve Meksika gibi komşularına uyguladığı gümrük vergileri. Özellikle Trump hem bugünlerde, hatta daha öncede başkanlık yönetiminin son yıllarında, Çin'e karşı uyguladığı gümrük tarifelerinin bir kısmını Kanada ve Meksika'ya da empoze etti. Bu tarifeler, Kanada ve Meksika'nın ABD’ye olan ihracatını doğrudan etkileyerek, bu ülkelerdeki üreticileri zor durumda bırakmıştır. Örneğin, 2018'de Trump yönetimi, Kanada'dan gelen çelik ve alüminyum ürünlerine %25 ve %10'luk gümrük tarifeleri koymuştu. Bu, Kanada'nın en büyük ticaret ortağından gelen ürünlerin maliyetlerini artırarak, Kanada'nın ekonomik büyümesini yavaşlatmıştı. Aynı şekilde, Meksika'ya yönelik benzer tarifeler de, bu ülkenin düşük maliyetli üretim gücünü zayıflatarak, daha pahalı ürünler üretmesine yol açmış ve dış ticaret dengesizliğini daha da derinleştirmiştir.

ABD'nin küresel ekonomiye etkileri, sadece ticaret politikalarıyla sınırlı değil. Kapitalizmin temelleri, artık taşınamaz bir borç yüküne dayanıyor. Borçlu ülkelerin birbirine olan borçları, tek bir çığ gibi büyüyüp tüm dünyayı etkiliyor. Ve bir noktada, her ülkenin birbirine borcu olduğu gerçeği, kapitalizmin sürdürülemezliğini gözler önüne seriyor. Bu noktada sıkça sorulan "Kime borcumuz var?" sorusu da boş bir sorudan ibaret kalıyor; çünkü borç, tek bir kişiye ya da kuruma değil, ülkelerin birbirine olan borçlarıyla sistemin içindeki tüm aktörlere yayılıyor.

Bu borçlanma, daha da derinleşen bir sarmala dönüşüyor. Para basma yetkisi olanlar, yani merkez bankaları ve devletler, ekonomiyi idare edebilmek için sürekli para basıyorlar, fakat bu "çözüm" aslında sistemi iyice bozan bir faktör. Paranın değeri düştükçe, ülkeler daha fazla borçlanmaya, daha fazla harcama yapmaya zorlanıyor. Kapitalist sistemin temel mekanizması, sürekli borç alıp vermek ve bu borçları faizle geri ödemek üzerine kurulu. Ancak bu döngü, her geçen yıl daha fazla borçla kapanan bir kısır döngüye dönüşüyor.

Özellikle, para basma yetkisi olanların, yani merkez bankalarının, ekonomiyi denetlerken ortaya çıkardıkları tahribatı göz önünde bulundurduklarını söylemek güç. Bu, adeta bir borç şişirme oyununa dönüşüyor. Kapitalizmin temelleri zaten borçlanma üzerine kurulu ve sistemin kendisi baştan bozuk. Borçlar arttıkça, ülkeler arasındaki ekonomik dengesizlikler de büyüyor. Bu durum, sonunda hepimizin aleyhine sonuçlanıyor, çünkü paranın değeri düşerken, alım gücümüz de hızla eriyor.

Dış borcu artık trilyon dolarlarla ölçülen ülkeler için katma değerli üretime geçmek, evet teorik olarak mümkündür; fakat bu geçişi sağlasalar bile, mevcut borç yüklerini kapatmaları neredeyse imkansız. Hem cari açıkları hem de dış ticaret borçları, bu geçişi oldukça zorlaştıran unsurlar arasında yer alıyor.

Bu eklemeyle birlikte, kapitalizmin küresel borç yükü üzerindeki etkisini ve sistemin temelde nasıl bir borç şişirme oyunu olduğunu daha net bir şekilde anlattık. Para basma yetkisini elinde bulunduranların, ekonomik tahribatı düşündüklerinden şüpheliyiz; çünkü bu sistemin uzun vadede sürdürülebilirliği giderek zorlaşıyor. Umarım bu yazım, bir nebze de olsa, ekonomi sisteminin iç yüzünü daha iyi anlamanızı sağlar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lifeavrupa.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.