Mutluluğun peşinde koşmanın, çoğu zaman ona ulaşmamızı engellediğini fark ettim. Çünkü mutluluk bir sonuç değil, bir yan üründür; sevginin, kabullenmenin ve iç huzurun doğal bir yansımasıdır. Bir dostumun söylediği şu söz, beni derinden etkiledi: "Benim derdim mutluluk değil. Ben, içimdeki sevginin alevlenip evrene yayılmasını, tıpkı parlak bir yıldız gibi ışıl ışıl yanmasını istiyorum. Bu ışığı gören, olgunlaşmış ve kendini tanımış insanlar, gelip bu eşsiz sevgi senfonisine katılsınlar diye."
Bu yüzden: Sevgi, yalnızca kendimize duyduğumuz bir his değil, evrene duyduğumuz saygı ve bağlılıktır. İnsan kendini sevmeyi öğrendiğinde, bu sevgi mutlaka evrene ve içindekilere de yayılır. İşte o zaman kişi "olmuş"tur; yani olgunlaşmış, kendini ve dünyayı kabullenmiş, farkındalıkla yaşamaya başlamıştır.
Olgunluk, kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul edebilmekte, evrenin döngüsüne güvenebilmekte yatar. Kişi, kendisiyle barışık olduğu noktada, çevresinde gerçekleşen olaylar ve karşısına çıkan insanlar da bir anlam kazanmaya başlar. "Olmuş" bir insan, evrendeki dengeyi, zamanı ve olayları içsel bir bilgelikle kavrar. Zamanın göreceli
olduğunu bilir; acele etmez, her şeyi oluruna bırakır. Çünkü her şeyin vaktinde gerçekleşeceğine olan inancı tamdır.
Bir insanın "olmuş" olması, evrendeki en makbul hallerden biridir. Zamanla ve sevgiyle barışık olmak ise en büyük erdemdir.
Ve Günün Sözü:
"Sevgi, olgun ve kendini bilenlerin paylaştığı bir yıldızdır."