Teknolojinin hızla ilerlediğini gözlerimizle gördük. Gaz lambasından LED lambalara, petrolden elektrikli arabalara, sabit telefonlardan görüntülü telefonlara… Kaba bilgisayarlardan cebimize sığan bilgisayarlara…
Savaşların artık sadece toprak kazanmak için yapılmadığını da yaşadık.
Günlük hayatın kolaylığı nedeniyle, raf ömrünü uzatmak ve tatlandırmak amacıyla çeşitli katkı maddeleri içeren işlenmiş gıdalara yöneldik.
“Gıda savaşları” gibi sessiz savaşları sofralarımızda bulduk. Yemek terörünü kendi paramızla satın aldık.
Bu gıdaların sağlık üzerinde ciddi olumsuz etkilerine “birkaç kere yemekten bir şey olmaz” diyerek göz ardı ettik.
Büyük şirketlerin ürettiği işlenmiş gıdalara teslim olduk.
Bolca şeker, tuz ve yağ içeren besinleri vazgeçilmez damak tadımız yaptık. Hazır çorbaların, dondurulmuş pizzaların, cipslerin, fast food ürünlerinin ve meşrubatların ambalajlarında yazılı olan içerikleri incelemedik.
Kardiyovasküler ve solunum yolları rahatsızlıkları, obezite, tip 2 diyabet, uyku sorunları, gıda bağımlılığı, ruh hali dalgalanmaları, cilt hastalıkları, parkinson, bağırsak mikrobiyotasındaki bozukluk, endişe ve depresyon gibi sağlık sorunlarıyla karşılaştıktan sonra, sağlıklı yaşamanın önemini anladık.
Raf ve buzluk yiyecekleri hem bedenimizi hem ruhumuzu etkiledi, fark etmedik. İşlenmiş gıdalardan aldığımız şeker; ruh hali değişmesine, enerji dalgalanmalarına ve hafıza ile öğrenme yeteneğimizin zayıflamasına yol açtı, ilaçlara saldırdık. Hazır yiyeceklerde bulunan ileri glikasyon ürünleri (AGEs), hücresel işlevlerimizi bozdu, inflamasyonu artırdı ve bu da hücresel hasara yol açarak alzheimer hastalığının riskini yükseltti. “Çağın hastalığı” dedik.
Sağlık için egzersiz yapmamız gerekirken, her güne iki buçuk saat süren bir dizi filmi sığdırdık.
Genetiği değiştirilmiş gıdaları bile bile tükettik.
Beyin sağlığının, genel sağlığın temel taşı olduğunu ve ona iyi bakılması gerektiğini unuttuk.
Hükümetlerin gıda güvenliğindeki yetersiz politikalarını umursamadık.
Gıda yoluyla bize zarar verenlere karşı farkındalık oluşturamadık.
Giderek düşen yaşam kalitemize alıştık. Akıl sağlığımız kontrol edildi bilemedik.
Gazete okumaktan, haber dinlemekten korkar olduk. Her gün önüne geçilemeyen cinnet vakaları ile karşılaştık. İntiharlar çoğaldı. Bıçaklamalar, yaralamalar, cinayetler işlendi, önüne geçemedik.
Bu insanlar ne yiyip içtiler de biz bu hale geldik?
Belki de insanlık gıda yoluyla ele geçirildi ve kaybeden taraf biz olduk.