Bir zaman yolcusunun elindeki anahtar gibidir Tarih ve bazı kapıları zorlayarak açar. Göbeklitepe, oldukça zor açılan, açıldıkça bildiklerimizi unutturmaya zorlayan kapılardan biriydi. Bugüne, MÖ 10 Binyıl uzaklıktan mesaj veriyordu. İnsanlık tarihinin en büyük sırlarını gözler önüne sergiliyor, varoluşumuzun temel taşlarını sorgulama fırsatı vererek çıkıyordu yeryüzüne.
12 binyıl öncesindeki matematik bilen avcı-toplayıcı atalarımız „T“ biçimli devasa taş sütunları neden dikmişlerdi? Her birinin üzerine işlenmiş semboller; unutulmuş bir bilgeliğin yansıması, zamanın ötesinden uzanan bir köprü, insanlığın kadim ruhunu, evrenle olan ilişkisini ve belki de varoluşun sırrını açıklayan cevap anahtarı mıydı?
Bu yapıtlar, insan figürünü mü, yoksa göksel varlıkları mı temsil ediyordu? Kazılarda, bir demir leviye parçası dahi çıkmamışken; O zamanın teknolojisiyle bu sütünlar neyle kesilmiş, şekillendirilmiş ve neyle işlenmişlerdi?
Göbeklitepe’nin mimarisinin önemi sadece kendisiyle sınırlı kalmamıştı. Anadolu'daki ve Orta Asya‘daki kurganların ve mezar höyüklerin benzerlikleri de kafaları karıştırmıştı. Aralarında bir bağ olduğu kesinleşmemiş olsada, kültürel etkileşimlerin ve göçlerden kalan işaretler bunları destekliyordu.
Hatta bu göçmenlerin Ön Türklerin Anadolu'ya kadar uzanıp uzanmadığı sorusunu da beraberinde getiriyordu. Göbekli Tepe'nin sunduğu ipuçları ve Ön Türklerin kurganları arasındaki potansiyel bağlantılar kimi tarihçi ve arkeologlara göre önem kazanıyordu. Göbekli Tepe, bu etkileşimlerin bir parçası mı, yoksa kendi başına bağımsız kültürel fenomen miydi? Bu sorularla tarihin ötesine geçme arayışımızın temel taşlarını mı oluşturuyordu?
Sonuç olarak, Göbekli Tepe sadece taşlardan oluşmuş bir yapıt değil, aynı zamanda insanlık tarihinin bilinmeyen derinliklerine açılan bir kapıydı. Belki de kaybolmuş bilgeliğin günyüzüne çıkma zamanı gelmişti. Her taşın altında, her figürün ardında, 12 bin yıllık soruların cevapları yatıyordu.
Göbekli Tepe’nin taşlarına bakarken, tarihin bize sunduğu bu sessiz mesajları anlamak ve çözüme kavuşturmak, belki de insanlık tarihinin en büyük keşfi olacaktı.
Ama, olmadı.
Kazı, Ekim 2024’den itibaren 150 yıllığına durduruldu.
Neden mi?
Kimbilir, belki de bizim aydınlanmamız, dünyayı yönetenlerin işini zorlaştıracaktı. Belki de tüm bildiklerimizi unutturacak sırlarla yüzleşecektik… Dini kitaplardaki kronolojik sıralamaları, özellikle bu kitaplarda adı geçen ilk insanların 6000 yıl kadar önce „cennetten kovulmuş“ olduklarını irdeleyecektik ilk kez…
Ve insanlık ciddi anlamda boşluğa düşecekti.